29 Mart 2012 Perşembe

ÇALDIRAN 1514 ' DEN 1938 ' E DERSİM MUKAVEMETİ / SEYFİ CENGİZ

Kızılbaşlığı Dersime kabul ettirenler gelenekte tümü birden Seydanlılar olarak anılan Dersim ocaklarıdır. Dersimin Erken ve Geç halk tabakalarını birleştiren onlardır. Erken Dersimliler, bu inancı olduğu gibi değil, ama kendilerinden birşeyler katarak benimsemiştir. 13. ve 15. yüzyıllar arasında yeralan bir süreçtir bu. Bu tarihten Tanzimata, hatta 38`e kadar Dersimliler öncelikle Kızılbaş kimlikleriyle (İrani dillerde Surh-u Ser Cemmi) anıldılar ve bu nedenle cezalandırıldılar.
Dersim mukavemeti de uzunca bir dönem Kızılbaş ve Celali adları altında saklıdır.
İlk Kızılbaş direnişlerinin en ünlüleri Hasan Halife, oğlu Şah Kulu (1511) ve Nur Ali Halifenin (1512) adlarını taşırlar. Hasan Halife ve Şah Kulu, Safevi Şah Haydarın, Dersimden (Erzincan-Çemişgezek) hareketle Sivası kuşatan Nur Ali ise Şah İsmail'in halifeleriydi.
Bu direnişler kırımlarla bastırıldılar.
Ardından Çaldıran geldi.
Çaldıranda Şah İsmailin yanıbaşında Osmanlılara karşı dövüşen Dersimliler çok kan kaybetti.
Çaldiran seferi öncesinde kaleme alınan fetvalar Kızılbaşlara karşi savaşın din düşmanlarına karşi bir cihad olacağını söylüyordu. Başta İdris-i Bitlisi olmak üzere Kürt önderleri de tarafları İslam ordusu ve Kızılbaşlar şeklinde tasnif ediyor, Kızılbaşlığı İslam dışı bir din, bir sapkınlık ve dinsizlik olarak görüyordu.
Kendinden öncekiler gibi bir sufi derviş olan Şeyh Celalin direnişi Çaldırana yanıttı. Onu Şah Velinin (1519) ve Kalender Çelebinin (1527) direnişleri izledi. Celalilere adını veren Bozoklu Şeyh Celal, bir Dımıli ve Kızılbaştı. Şah Veli, Şeyh Celalin talibiydi. Üç dört bin adamıyla mürşidinin intikamını almak için Sivasa yürümüştü. Kalender Çelebi ise, bir geleneğe göre Seyit Ali (Kızıl Deli)nin oğlu, Balım Sultanın kardeşiydi.
Dersim, tüm bu direnişlerden dolaylı ya da dolaysız, ama yakından etkilendi.
Sonraki ikiyüz yıl boyunca döne döne patlak veren Kızılbaş derviş isyanlarının hemen tümü Şeyh Celalin adından hareketle Celali diye bilindiler.
Bunları yeni Kızılbaş kırımları izledi.
Dört-buçuk yıl süren sadrazamlığı sırasında en az yüzbin insanı Celali veya Kızılbaş diye öldürüp kuyulara dolduran, bu yüzden Kuyucu lakabını alan Sadrazam Murat Paşa, bu dönemin benzersiz zulmünü simgeler.
Yeniçeri Ocağının tasfiye edildiği 1826 sonrasında Kızılbaş ocakları devlet eliyle Nakşilere devredildi.
Bu tarihten sonraki Kızılbaş direnmeleri hemen tamamen Dersimlilerin damgası taşıdı.
Önceki dönemin direnişleri Safevi-Osmanlı çatışması ile içiçeydi. Bu tarihten sonrakiler ise Rus-Osmanlı savaşlarıyla elele yürüdü.
Rus-Osmanlı savaşlarının belli başlıları 1828-29, 1853-54, 1877-78 ve 1914-17 tarihlerinde yeraldılar.
Bu savaşlar ve Ermeni özgürlük mücadelesi Dersim mukavemetinin millileşmesine, Dersim için milli haklar talep etmesine katkıda bulundu.
Osmanlı paşalarının cihadist politikaları bu politikaların mağduru olan Dersimlilere yabancı değildi. Onların Ruslara ve Ermenilere karşı cihad çağrılarına doğal olarak ilgisiz kaldılar. 1820lerden itibaren tarafı olmadıkları bu haksız savaşlar için bedel ödemeye, yeni vergiler ve onbinlerce asker vermeye zorlandıkları her seferinde direndiler. Tıpkı Ermeniler gibi Dersimliler de çekilmez hale gelen Osmanlı sömürü ve zulmünden kurtulmak için savaş koşullarını bir fırsata dönüştürmeya çabaladılar.
Kırım Savaşı (1853) öncesinde ve cepheden geri dönüşünde asker toplamak için gelen Osmanlı ordusu Dersimde güçlü bir mukavemetle karşılaştı.
Bu sırada esir edilen 2-3 bin Dersimli Trabzon üzerinden İstanbula götürüldü.
19uncu yüzyılın bilinebilen ilk kitlesel Dersim tehciridir bu.
Sürgün uygulamaları 1877, 1907-1910 ve 1937-38 tarihlerinde çok daha kapsamlı boyutlara ulaştı.
1860-70li yıllarda Tanzimatçı Osmanlı yönetimi otoritesini Dersime taşımak için aşiret ve ocak büyüklerini kazanmayı denedi. Bu amaçla Dersim ileri gelenlerini iki kez Erzuruma çağırdı. Bunlardan birkaçı tahsildarlık, kaymakamlık ve nahiye müdürlüğü gibi makamlar karşılığında taşeronluğu kabullense de, çoğunluğu Dersimde devletin resmi memuru olmayı, devlet adına vergi ve asker toplamayı reddetti.
1860ların başlarındaki ilk Erzurum toplantısından beklenen sonuç çıkmayınca tedip ve tenkil seferleri devam etti. Mehmet Derviş Paşanın seferinde (1863) Dersimde asayişsizliğin sorumluları olarak görülen aşiret ve ocak büyüklerinin önde gelenleri tutuklanıp sürgüne gönderildi.
Yaklaşık bu sıralarda devlete ve onunla işbirliği yapan çevre kesimlerdeki derebeylerine karşı cepheden tutum alan Şeyh Süleyman ve Mansur gibi yurtsever liderler belirdi. 1864/1865te bir Dersim-Ermeni ortak örgütü kuruldu. Başkent İstanbula bir heyet yollayan bu örgüt, Osmanlı hükümetinden Dersimin kendini yönetme hakkını, Kırmancki (Dımılki)nin Dersimde yönetim dili olmasını talep etti.
Dersim muhalefetinin kayıtlara geçmiş ilk milli ve siyasi talepleridir bunlar.
Dersim mukavemetinde ilk kez bu sıralarda özgürleşmek için Ruslar ve Ermenilerle işbirliği fikri doğdu.
İkinci Erzurum toplantısı da istenen sonucu vermeyince Ahmet Muhtar Paşa tedip ve tenkille görevlendirildi (1874-1875).
Hozat, Mazgirt, Kızılkilise (Nazımiye), Ovacık ve Çemişgezek gibi kaza merkezleri işgal edildi. Yıkılan kiliselerin taşlarından bu merkezlerde hükümet binaları, garnizonlar ve kışlalar yapıldı. Bu üslerden hareketle devlet nüfuzu daha içerilere taşınacaktı.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşı patlak verdiğinde işbaşında panislamist bir siyaset izleyen İkinci Abdülhamit vardı (1876-1908). Savaş başlar başlamaz bir fermanla "kafirlere ve Moskoflara karşı Kürtler'i "Cihad-ı Mukaddes"e çağırdı. Bu davete Kürtler adına ilk uyan Şeyh Ubeydullah oldu.
Dersimin yurtsever liderleri bu savaşta farklı bir tutum geliştirdiler. Dönemin Hozat ve Mazgirt kaymakamları Mansur ve Nafiz, savaşa ancak Dersimin Milli haklarının tanınması halinde katılabileceklerini ilan ettiler. Osmanlılar bu koşulu duymazdan gelince bahsi geçen ikili Dersimin milli haklarını tanımayı vaadetmiş bulunan Ruslara yanaştılar. Bir heyetle birlikte Erzuruma gidip burdaki Rus Konsolosu ile görüştüler. Osmanlı paşaları cepheye götürmek için Dersimden zorla asker toplamaya girişince, Mansurun önderliğindeki aşiretler kaza merkezlerinde 1860-77 tarihleri arasında inşa edilmiş kışlaları yakmaya başladılar.
Bu direnişe Antranigin Dersimli Ermeniler olarak tanımladığı Mirakyanlar da katıldı. Surp Garabet Vankı ve Tujik Dağı çevresinde bir ayı aşkın bir süre şiddetli çarpışmalar yaşandı.
93 Harbi olarak da bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı Berlinde varılan bir antlaşma ile sonuçlandı. Uluslararası antlaşmalara ilk defa girdiği bu tarih (13 Temmuz 1878), Ermeni Sorununun başlangıcı olarak kabul edilir. Dersim, bu antlaşmada reformlar yapılması öngörülen sahaya dahildi. İkinci Abdülhamit reformları savsaklayınca 1880lerden itibaren Cenevre, Tiflis ve Ermenistanda milliyetçiliği ve sosyalizmi savunan bağımsızlık hareketleri boyverdi. 1886da Hınçak, 1890da Taşnak partileri kuruldu.
1877-78 savaşından sonra merkezi kontrolü pekiştirmek amacıyla Dersim vilayete dönüştürülüp başına bir vali atandı (1880). Vilayet merkezi bugünkü Hozattı. Burada hükümet konağı, kışla, cami ve okul yapıldı; Türk koloniler yerleştirildi.
Böylece Hozat bir devlet sitesine dönüştürüldü.
Kendine medenileştirici bir misyon atfeden devlet, Dersime bir müstemleke gözüyle bakıyordu. Medeniyeti adına Dersim içine taşıdığı şey İslam (Nakşilik) ve Türklüktü.
1887-88de Dersim yeni bir tedibe maruz kaldı. İkinci Abdülhamitin Fazıl Ferit ve Derviş Müşir adlarındaki paşaları Müslümanlığı benimsemediği taktirde daha çok kan dökeceklerini söyleyerek halkı terörize ettiler.
Abdülhamitin Ermeni ve Dersim/Kızılbaş direnişlerini bastırmak için başvurduğu tedbirlerden biri Müslüman Kürtlerden Hamidiyeler kurmak oldu. Bir Ermenistan kurulmasının Müslüman Kürtler için varlık yokluk sorunu olacağını işleyen Abdülhamit yönetimi, Kürtleri kendi ayrıcalıklarını savunmak için bu alaylara katılmaya çağırdı. 1895ten 1920lere dek sürecek Ermeni soykırımı böyle başladı.
1892-1905 yılları arasında Dersim Sorunu Babıali tarafından 4üncü Ordu Müşiri Çerkez Zeki Paşaya havale edildi. Hamidiye alaylarının fikir babası Zeki Paşadır. Onun bu fikri Kızılbaşlığı nedeniyle Dersimde ters teper düşüncesiyle uygulanmadı. Aşiret ve ocak büyüklerinin çocuklarının İstanbuldaki Aşiret Mekteplerine alınmasıyla yetinildi. Maksat işbirlikçi bir aydın kuşağı yetiştirmekti.
1892 Koçan tedibi, bu aşireti uzun süre Dersim mukavemetinin sembolü haline getirdi.
1893-1908 yılları arasında direniş hareketi Elazığ, Malatya ve Erzurum gibi illeri içine alacak şekilde giderek genişledi.
İlk örnekleri II. Abdülhamit döneminde görülen Dersim Raporları, dönemin Dersim politikasının belgelerler. 1896-99 tarihli bu raporlarda tek çözüm yolu olarak şiddet önerilir. Ek olarak Dersimde Nakşi tekkeleri kurulması, İslam hukuku (şeriat) uygulanması tavsiye edilir. Kemalistlerin Tunceli Kanunu, Mareşal Şakir Paşanın adıyla bilinen kırk yıl önceki bu raporlardan esinlenmiştir.
Şakir Paşa, Doğu Vilayetleri Umum Müfettişi sıfatıyla "Ermeni Islahatı"na memur edilmiş biridir. Zeki Paşa ile birlikte Ermeni ve Dersim muhalefetini bastırmakla görevlidir.
Hamidiyeler modeli, temelleri Yavuz Selim ve İdris-i Bitlisi tarafından Çaldıran Savaşı sıralarında atılmış bir örgütlenmedir. O zamanki hedef sadece Kızılbaşlardı. 1890ların başında ise hedefte Rusyanın yanısıra Ermeni ve Dersim muhalefetleri vardı.
1908 Koçan tedibinde ve 1916da Ovacıkta doğan özyönetimin yıkılmasında Hamidiyeler (Cibran Hamidiye Alayı) önemli bir rol üstlenmiştir.
Kürt aşiret alayları başka adlar altında İttihatçılar ve Kemalistler tarafından da kullanıldı. 1985ten bu yana oluşturulan 90 bin mevcutlu Korucu ordusu gerçekte Hamidiyelerin uzantısıdır. Model ve amaç aynıdır. Yasalarında aşiretleri birer hükmi şahsiyet olarak tanımadığını öne süren Türk devleti, uygulamada tam tersini yapmış, silahlandırdığı aşiretlere devleti, İslamı ve Türklüğü savunma misyonu vermiştir. Dünün Hamidiye başları gibi günümüzün Korucubaşlarını da müttefik olarak görmüştür.
Bugünün Korucu aşiretleri esas itibariyle dünün Hamidiyeleridir. Hamidiyelerin temelinde ise Çaldıran sıralarındaki düzenlemeler vardır.
1907 Mayısında Dördüncü Ordu Müşiri Zeki Paşa kumandasında yeni bir Dersim tedibi başladı. Dersim Komutanı sıfatıyla Hozata yollanan General Neşet Paşanın devam ettirdiği bu tedipte Koçan aşiret grubunun merkezi Amutka işgal edilerekErzak ve hayvanları ganimet olarak müsadere edildi (Ekim 1907).
Kış koşulları nedeniyle kesintiye uğrayan 1907 tedibi, 1908 yılında devam ettirildi.
Bu sıradaki Dersim-Ermeni ittifakı devleti ürkütüyordu. Genelkurmayın direktifiyle Neşet Paşaya Hamidiyelerin de dahil olduğu ek kuvvetler gönderildi.
Neşet Paşanın adıyla özdeşleşen 1908 tedibi, Dersim mukavemet tarihinde 1938 benzeri bir milattır. 1892den beri Koçan damgası taşıyan Dersim mukavemeti 1908de İç Dersimin Batısı ve Doğusunun yanısıra Elazığ ve başka illeri kapsayacak şekilde giderek genelleşti (Mayıs 1908). Direnişçilerin mevcudu onbini aştı. Haziran ve Temmuz aylarında Erzincan, Erzurum, Elazığ, Malatya ve Diyarbakır gibi illerden Dersime yeni kuvvetler sevkedildi. Abdülhamiti deviren 23 Temmuz 1908 darbesi Dersim tedibi sürerken gerçekleşti. Bu sırada Osmanlı meclisinde ilk kez Dersim Sorunu görüşüldü. Elazığda büyük bir gösteri yapan Dersimlilerin ısrarlı talebi üzerine hapiste bulunan bazı aşiret büyükleri serbest bırakıldı. Ama Türklük vurgusu hariç İttihatçıların Dersim politikasının Abdülhamitinkinden farkı yoktu. 1907de başlatılan Neşet Paşa hareketi İttihat ve Terakki Partisi hükümeti tarafından devam ettirildi. Erzak ithalinin yasaklandığı Dersimde köyler ve ekinler/tarlalar yakılıyor, aşiretlerin başlıca geçim aracı olan sürülerine elkonuyordu.
1908 tedibinde İttihatçıların amacı 1874/1875lerde yarım kalan Dersim işgalini tamamlamak, Dersim Sorununun kesin olarak bitirmekti. Bu amaca varılamayınca 1909 tedibi ile devam edildi. 1909 Martında Dördüncü Ordu Komutanlığına atanan Mareşal İbrahim Paşa,Harbiye Nezaretine verdiği raporda Dersim işinin bitirilmesi için daha büyük bir kuvvet, fevkalede hal, icraatın bir elden cereyanı ve Dersimliler arasındaki dayanışmanın kırılmasını öneriyordu. Altmış seneden beri içerisine hiçbir hükümet tesiri ve asker ayağı girmemiş olduğu kayddedilen Haydaran ve Demenan mıntıkalarına ilk kez bu tedipte, 25 Ağustos 1909da girildi. Yine köyler ve tarlalar yakılıyor, aşiretlerin hayvan varlığına hükümet tekalifine karşılık olarak elkonuyordu.
1911, 1912-13 Balkan Savaşları ve 1914te yeni tedipler yapıldı.
Ardından Birinci Savaş patlak verdi.
Dersim ve Kızılbaşlara karşı Osmanlı sultanlarının cihad siyasetini Türk milliyetçileri de sürdürdü. İttihatçı paşalar Birinci Savaşa Almanya safında, ama ellerinde cihad fetvası ile katıldılar. Bu emperyalist savaşı bir kurtuluş savaşı gibi tanıttılar.
Sarıkamış bozgunu üzerine, Nisan-Mayıs 1915te Rus ordusu Ermenistana girdi. Osmanlı hezimeti iç savaşı tetiklemişti. Rus işgali altındaki Vanda 20 Mayısta başlayan Ermeni ayaklanması kısa sürede Erzurum, Elazığ ve pek çok diğer kente yayılarak genelleşti. İttihatçıların Ermeni tehciri bu sırada ve bu ayaklanma bahane edilerek hayata geçirildi. Onbinlerce Ermeni Dersime sığındı. Ermeni halkı ve savaşçıları daha 1890lardan beri Dersimde bir sığınak bulmuştu. İttihatçılar'ın ve Kemalistler'in Dersim düşmanlığını katlayan bir tavırdı bu.
1915 başlarında bozgun halinde geri çekilmekte olan Enver Paşa, aşiret büyüklerini Elazığda görüşmeye çağırıp Dersimi savaşta taraf olmaya zorladı. Elazığda Enver ve Talatla sadece Karaballı Kango oğlu Mehmet ve Abbasanlı Meço görüştüler. Bektaşi milis gücünün başında cepheye (Erzuruma) gitmekte olan Hacı Bektaş postnişini Cemalettin Çelebiden yararlanmayı denediler. Dersimli liderleri Erzincanda görüşmeye çağıran Çelebi ile Doğu Dersim adına Keçelan büyüğü Baku Ağa görüştü. Dersimin milli istemleri kabul edilmedikçe Dersimlilerin bu savaşa taraf olamayacağını iletti. Bu talebi yabancı tahriki olarak değerlendiren Cemallettin Çelebi de arzu edilen sonucu alamadı. 1916da Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Kazım Karabekir de Dersimin önde gelenlerinden bir bölümüyle aynı maksatla bizzat görüşmüşlerdir. Tüm bu görüşmelerin hiç bir sonuç vermediği söylenemez. Nitekim birkaç aşiret kendi milis güçleriyle cepheyegitmiş, Rus işgaline girdiğinde Pülümürün kendisinde de Osmanlılarla birlikte savaşmışlardır. Ama yaklaşık aynı tarihlerde Dersimde Ruslar ve Ermenilerle ittifakı tercih eden aşiretler vardı. İçlerinde Koçgirili Alişer, Alişan, Haydar ve Mustafanın da bulunduğu Dersimli heyetler Erzincan işgalini takiben burada Ruslar ve Ermenilerle görüşmeler yapıyordu. Bu görüşmeler daha çok Alişer tarafından yürütülmüştür. 1915 kırımı sırasında Dersime sığınan Ermeniler, bu süreçte Erzincandaki Rus ve Ermeni kuvvetlerine teslim edilmiştir. Ruslar ve Ermenilerle işbirliği yapan Dersimliler, milli haklar için mücadele eden daha bilinçli kesimdir. Bu kesimin çabasıyla Dersimde yeni bir kıpırdanma başlamış, Mart 1916da Ruslar ve Ermeniler tarafından desteklenen Ovacık merkezli bir özyönetim kurulmuştur. Bu gelişmeyi takiben Osmanlı işgali altındaki kaza merkezlerinde yönetimi ellerine alan Kureşan, Yusufan, Haydaran, Demenan, Karsan, Alan, Suran ve Pilvenk aşiretleri Elazığa doğru ilerlediler. Seyit Rıza, Koçkirili Alişer, Alişan, Haydar ve M. Nuriyi ilk kez buluşturan Birinci Savaş sırasındaki gelişmeler, özellikle 1916 yılı olmuştur.
Bu tarihte Dersim fikri oldukça canlıdır. Dersim istiklali propaganda edilmektedir.
Bu gelişmeler İttihatçıları ürkütür. Tedbir olarak Dersim (Hozat) valiliğine milliyetçi Kürt beylerinden Diyarbakırlı Cemilpaşa-zade Ziya atanır (1916) ve Mehmet Nuri ordu tarafından elçi sıfatıyla direnişçilerle görüşmeye yollanır. Rus ordusunun Mamahatun gibi bazı yerleri işgal ettiği bir tarihtir bu.
Rusların ve Ermenilerin tanımaya hazırlandıkları Dersimdeki özyönetim ancak Birinci Savaşın sonlarına kadar yaşayabildi.
Bu özyönetimi yıkmakla ilkin 16ıncı Kolordu Kumandanı Mustafa Kemal, onu takiben de Galatalı Şevket görevlendirilmiştir. Mustafa Kemal ve Galatalı Şevketin kuvvetleri arasında Kürt Hamidiye Alayları, Gökdereli Şeyh Şerifin Zaza milisleri ve Çerkez Alayları da vardır. Ovacıkta Türk yönetimi ünlü Kürt milliyetçisi Halitin Cibran Alayı sayesinde 1918de restore edilir.
1918de Taşnak partisi önderliğinde Kafkasyada bir Ermeni Cumhuriyeti kuruldu ve günümüze kadar geldi.. Benzer bir gelişme pekala Dersimde de yaşanabilirdi. Yeterli bir kadronun yokluğu, iyi bir örgütlülüğün olmayışı, Dersim davasının dışarda pek bilinmeyişi ve destek görmeyişi bu sonuçta etkili oldu. Bu ve başka nedenlerden ötürü tarihsel bir fırsat yitirildi.
Osmanlı devletinin savaştan hezimetle çıkması, Osmanlı hakimiyeti altındaki halklara kendini yönetme hakkı tanıyan Wilson Prensipleri ve Mondros Ateşkesi yeni bir tarihi fırsattı. Bir süre önce yitirilen Mütareke koşullarında kazanılabilirdi. Kemalist Hareketin hazır bir ordu gücüyle kısa zamanda Doğuda denetimi ele geçirmesi Mütareke ortamının ve Sevr Antlaşmasının tanıdığı olanakları değerlendirme şansını hayli zayıflattı. Dersimlilerin bağımsızlık ya da özerklik için yürüttükleri hazırlıklar Kemalistlerin Erzurum ve Sivas kongreleri ile aynı sıralara rastlıyordu. Dersimin muhatabı artık İstanbul Hükümeti değil, Kemalistlerdi ve Kemalist Hareketin ortaya çıkış amacı da devleti kurtarmak için azınlık halklara karşı cihattı. Dersimdeki hazırlıkları öğrenen Mustafa Kemal karşı tedbirler geliştirmeye çoktan başlamıştı. Dersimli temsilcilerin özerk yönetim talebine milletvekilliği karşılığında işbirliği teklif ediyordu. Bu yöntemle 72 Doğulu adam toplayacak ve Sevri hükümsüz kılmak için tepe tepe kullanacaktı.
Batı Dersimde Koçgirili temsilcilerin de katıldığı kongrede milli haklar için harekete geçilmesi kararlaştırıldığında durum buydu. Hozattaki Dersim valisi aracılığıyla Ankaranın Sevr Antlaşmasında öngörülen ve İstanbul hükümeti tarafından da kabul edilen hakları tanınması, Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki tutukluları serbest bırakması, Türk yönetici ve memurların Dersimden çekilmesi, Koçgiriye sevkedilen askeri birliklerin geri çağrılması talep edildi. 25 Aralık 1920 günü Elazığ valiliği kanalıyla TBMM Başkanlığına çekilen Batı Dersim Aşiret Reisleri imzalı bir telgrafta aynı istemler tekrarlandı.
Bu tarihte Kemalist hareket saltanatı ve hilafeti savunan Ankara merkezli islami bir rejimdi.
Direniş kaçınılmaz hale gelmişti.
Kongrede benimsenen stratejiye göre, ilkin Dersimin merkezi Hozatta bağımsızlık ya da özerklik deklere edilecek, ardından Erzincan, Elazığ ve Malatya üzerinden Sivasa yürünerek Ankara Hükümetinden tanınma istenecekti.
Mart 1921de Ümraniye, Divriği, Kangal, Zara, Refahiye, Kuruçay ve Kemah ayağa kalkmıştı. Ankara, direnişi bastırmak için Pontusta Rum soykırımı yapan Sakallı Nurettin Paşayı görevlendirmişti. Koçgirinin üzerine çullananlar arasında Giresunlu Topal Osmanın Laz Alayı da vardı.
Tasarlanandan erken patlak veren ve yalnız kalan direniş, 1921 Nisanında İslam ve Türklük adına bir katliamla bastırıldı.
İçlerinde Alişerin de bulunduğu bazı direnişçiler İç Dersime sığındı. 400 kişi Sivas Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılanıp, sürgün ve ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Erzincanda Dersimi temsilen Seyit Rıza ve Koçkirili Alişanın katıldığı görüşmelerde Dersimde yerel dilde eğitim veren okulların açılması gibi mütevazi talepler dahi kabul görmedi.
İki yıl kadar sonra Ankarada tanınmaz bir rejim vardı. Paşaların önderliğinde uğruna sözde kurtuluş savaşı (kimisi milli mücadele der) verilmiş saltanat ve hilafet, üstelik açılışını büyük İslami törenlerle yapmış bir mecliste, ansızın ortadan kaldırılmış, halk şöyle dursun basını bile şoke eden sürpriz bir kararla Cumhuriyet ilan edilmiş, daha doğrusu padişahlıktan paşalığa geçilmişti.
13 Şubat 1925 günü Piranda Şeyh Saitin adıyla anılan Zaza direnişi bu koşullarda patlak verdi. 29 Şubata kadarki onbeş gün zarfında Genç (Darahini), Lice, Hini, Palu ve Elazığ; 29 Şubatta Maden, Ergani, Çermik ve Siverek merkezleri direnişçilerin eline geçti. Diyarbakır ve Elazığda başarısızlığa uğrayan Şeyh Sait ve Şeyh Şerifin kuvvetleri hareketin en güçlü merkezleri Genç ve Paluya çekilmek zorunda kaldılar. 11 Marttan itibaren patlak verdiği merkezi bölgeye sıkışan direniş, 6/8 Nisan 1925te yeni bir kırımla bastırıldı. Diyarbakır İstiklal Mahkemesinde yargılanan Şeyh Sait ve 47 arkadaşı idam edildi.
TC döneminin ilk Dersim raporu Şubat 1926 tarihlidir. Dersimi Cumhuriyet için bir çıban olarak tanımlayan bu rapor, memleketin selameti için Dersim Meselesinin bir an önce hallinin zorunlu olduğunu söylüyordu. Askeri harekete Dersim (Elazığ) valisi Ali Cemalin yaklaşık aynı tarihlerdeki raporu üzerine Koçan tenkili ile başlandı. Dersimliler arasında dayanışmayı önlemek için Dersimde Alevi geleneklerine uygun okullar açılacağı, İç Dersimdeki Koçkirili sığınmacılar için af çıkarılacağı gibi vaatlerde bulunuldu. 19 Eylül 1926da Elazığ ve Havalisi Kumandanı Albay Mustafa Muğlalı tarafından başlatılan Koçan tenkili, 30 Kasım 1926da tamamlandı. Bu olayda Elazığdan kalkan uçaklarla Tağar ve Ali Boğazındaki mağaralara sığınmış olan sivil halka bomba yağdırılmış, vadideki mağaralarda ve yakılıp yıkılan Koçan köylerinde tam bir kırım yaşanmıştır. Birinci Umum Müfettiş İbrahim Tali ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmakın raporlarını takiben 1930 yılı sonlarında Pülümür halkı da benzer bir katliama tanık olur ve daha sonra da 1937-1938e gelinir.
Çaldıran sonrasında İç Dersim büyük bir sığınağa dönüşmüş, güçlü direnişi ile otonom varlığını uzunca bir süre korumuştur. Dersim savunması güçlü bir vatan bilinci doğurmuş, Kızılbaş muhalefeti Dersimileştiği ölçüde millileşmiştir.
Çaldırandan 38e kadarki Dersim mukavemetinin asıl Kürtlerle ilgisi yoktur. Sebepleri, siyasal doğrultusu ve talepleri farklıdır. Bu direnişlerin asıl hedefi Kürt bağımsızlığı değil, Dersim-Kızılbaş özgürlüğüdür.

1 yorum:

  1. Bloğunuzdaki başarılı paylaşımınızdan dolayı teşekkür ederiz,yayın hayatınızda packard bell destek firması olarak başarılar dileriz.

    YanıtlaSil