Fuat Dündar, İttihat ve Terakkinin kendi belgeleri olan şifreli telgrafları üzerinde yaptığı çalışmayla, 1913-1918 arasında Anadoluda bir etnisite mühendisliği politikası yürütüldüğünü söylüyor.
Talin SUCİYAN İstanbul - Agos07 Nisan 2007, Cumartesi Bu politikadan en büyük zararı görenler ise Ermeniler. Dündar, "Tehcir kararı, sonuçları önceden bilinebilecek bilinçli bir karardır" diyor.
1913-1918 arası İttihat ve Terakki dönemindeki iskân politikaları üzerine yazdınız doktora tezinizi. Sistematik, etnik olarak Türk olmayan herkesi kapsayan bir iskân programından mı söz ediyorsunuz?
Aslında Türkler de iskân ediliyor, Türk kimliğini hâkim kılacak bir nüfus politikası ya da etnisite mühendisliği uygulanıyor. Türklerin işlevi Türkleştirme. Bu iskân politikası kapsamında Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Gürcüler, Arnavutlar, Çerkesler, Çingeneler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler ve Bulgarlar yer değiştiriyor.
Sistematik mi peki?
Evet, hem sistematik hem de kronolojik. Şöyle ki, 1913'te Bulgarları hedef alan bir politika başlıyor. Şu anda Yunanistan'a ait olan topraklar o zamanlar Bulgaristan'dı. Yani İstanbul'a yakındılar, ayrıca Bulgar ordusu güçlüydü. Dolayısıyla, 50 bin Bulgar gönderiliyor, onların yerine 50 bin Türk-Müslüman geliyor.
Sonra Rumlara yönelik nüfus politikaları devreye giriyor. Bu sıralamayı Halil Menteşe itiraf ediyor; "Bulgarlardan sonra sıra Rumlara geldi" diyor. 22 Ekim 1914'te, Rumları kovma politikası durduruluyor çünkü 2 gün öncesinde savaşa girilmesi için, Almanya ile -mali yardımı da içeren- bir anlaşma yapılıyor.
Bu yüzden, devletin bekası için Rumlara yönelik saldırılar durduruluyor. Rumlar, daha sonra, tehdit aracı olarak kullanılmak üzere iç bölgelere sürülüyor. 1914'ün sonlarında bakıyoruz, muhacirler Zeytun civarında. Zeytun'dan Ermeniler boşaltılırken, akabinde Müslüman muhacirler yerleştirilmeye çalışılıyor. Muhacirleri iskân etmekte, güvenli bir vatan yaratma amacı var.
1915'in sonlarında Ermeniler bölgeden gönderiliyor. 1916'nın başlarında ise Kürtlere yönelik kapsamlı çalışmalar başlıyor. İskân müdürlüğü yeniden organize ediliyor, yeni komisyonlar kuruluyor. Tam bu sırada Rusya'dan Kürtler kaçmaya başlıyor.
Niye kaçıyorlar?
Çünkü bunlar Osmanlı yanlısı Kürtler. Rusların Kürtleri kovmaya yönelik bir politikaları var. Rusya da bunlardan kurtulmayı düşünüyor ama öldürerek değil... 1917'de, Filistin'deki Yahudiler hedefleniyor. Tüm bu olaylar İttihatçı total projenin kronolojik etapları oluyor, yani bir sistematiklik görülebiliyor.
Yerinden edilmiş olan toplam kaç kişiden bahsediyoruz?
Murat Bardakçı, biliyorsun, "Talât Paşa'nın defteri"ni 20 yıl elinde tuttuktan sonra kısım kısım açıklıyor. Bu defterin yazılış tarihini dahi söylemiyor. Bardakçı bunu 20 yıl önce açıklamış olsa şimdi çok daha ileri bir aşamada olurduk. Oradaki bilgilerin 1915 sonlarına ait olduğunu düşünüyorum. Sırf "Talât Paşa'nın defteri"ne göre 1,5 milyon Ermeni'nin yüzde 80'i tehcir ediliyor. Rus ordusundan kaçan, çoğunluğu Kürt 1,2 milyon civarında Müslüman var; 1 milyon Kürt, 200 bin Türk diyebiliriz.
Türkler Ermenilerden boşaltılmış bölgelere iskân ediliyor. Kürtler de Türk bölgelerine dağıtılıyor. On binlerce Süryani, Nasturi, Çerkes, Arap, göçebe aşiretler... Anadolu nüfusu o zamanlar 12 milyon civarında. Bu nüfusun üçte biri yer değiştirmiş.
Kaynaklarınız neler?
Tezimin ana kurgusunu şifreli telgraflar üzerinden oluşturdum. Anlamlandırmaya çalıştığım şey, İttihatçı hükümetin kendi operasyonel belgeleri - kongrelerde aldığı kararlar falan değil. Kongrede bir karar alınabilir ama uygulanmasını bilemeyiz. Ancak bunlar, operasyon belgeleri. O belgelere dayanarak İttihatçı hükümeti anlıyoruz.
Nedir şifreli telgraf?
Merkezin emirlerini taşraya ileten, şifreli olarak kaleme alınan ve taşrada belirli insanlar tarafından çözülebilen telgraftır. Sınırlı sayıda memur ve şifre çözme anahtarı olanlar dışında kimse okuyamaz. Şifreler de üç ayda bir değişir.
Biz okuyabiliyoruz, çünkü Talât Paşa bunu normal yazıyor, telgraf görevlisi o günkü şifreye göre kodluyor. Gönderdiği yerdeki yetkili de şifre anahtarına göre çözüyor. Bu belgeler Osmanlı arşivlerinde şifresiz halde duruyor, Osmanlıca bilen herkes gidip okuyabilir. Ancak bu, dönemin tüm şifreli telgraflarının arşivlendiği anlamına gelmemeli. Arşivler açık ama tüm belgeleri içermiyor .
Etnisite mühendisliğinin telgraflarla yapılması, bu olayı çok daha anlamlı kılıyor. Beş yıl gibi bir süre içinde coğrafyanın nüfus yapısı değişiyor, böyle bir örnek dünyada yok.
Coğrafi alan nasıl belirleniyor?
İttihatçılar Anadolu'yu hedefliyorlar. Ermenilerin gönderildikleri bölgeler, mevcut Osmanlı sınırları içinde ama gelecek bir devlet projesinin dışında, bana göre. Yani projenin dışına atılıyor Ermeniler. Kürtler ise içinde. Örneğin Talât Paşa, Rus ordusundan kaçan Kürtlerin Halep bölgesinde iskânına karşı çıkıyor. Onların bugünkü Türkiye sınırlarına yerleşmelerini istiyor, çünkü bu bölgelerdeki Müslüman nüfus sınırlı. Mevcut kaynağın optimum kullanımı olarak...
Tam bir mühendislik dili kullanıyorsunuz...
Belgelerin dili de epey soğuk ve mesafeli. Bunları yazan Talât Paşa avukat; çok zeki bir adam, pek çok dil konuşuyor, diplomatik dil ile şifreli telgraflardaki dili birbirinden ayıran biri, tam bir "devlet adamı".
Kitabınızda, devlet tarafından istenenin "karıştırma" olduğunu, "birleştirme ve erime" gerçekleşmediği takdirde "temizleme" yoluna gidileceğini yazıyorsunuz. Kimler "karıştı" ve kimler "temizlendi"?
Kürtler karıştırıldı. Ermenilerin, aradaki şiddet politikasına bakmasan bile, ihtida edenler, el konulan çocuklar da dahil olmak üzere yüzde 40'ı hayatta kalıyor. Onları çıkardığında, Ermenilerin üçte ikisi kalmamış. Temizleme lafından kasıt tamamen "kökünün kazılması" değil. Ermeniler örneğinde baktığında, hayatta kalmasına göz yumulan Ermenilerin bile toprakla olan bağlarının kesilmesine çalışılıyor. yüzde 5 diye bir oran var örneğin. Yaşadıkları yerlerde Müslüman nüfusun %5'i oranında kalmaları isteniyor. Bu yüzde 5'in de şartları var. Örneğin bir ailede 15 yaşını geçmiş bir erkek varsa, o ikinci bir hane olarak sayılıyor. Ayrıca devlete sadık olanlar, Ermeni polis, asker vb. kategoriler de var.
Ermenileri tehcirden askere mi alıyorlar?
Evet. Hatta Der Zor'dan Ermenileri askere alıyorlar 1916'da, 1917'de.
Kaynak ne?
Şifreli telgraflarda var.
Peki gidiyorlar mı?
Bilmiyorum. Ama merkez emrediyor. Amele taburuna alınıp silah verilmemek kaydıyla...
İttihat ve Terakki'nin sevk ve iskân operasyonunu büyük bir titizlikle işleme koyduğunu söylüyorsunuz, hangi taban örgütlenmeleriyle yapıyordu bunu?
Devlet bu. Devletin nüfus kayıtları var. Aynı zamanda devletin istatistik kurumu var. Her kurumun istatistik bürosu var. Zaten 1915'te millet esasına göre yapılmış köy haritaları bile var. İttihatçı zihniyetle çalışmayan memurlar oluyor. Ermenileri koruduğu iddiasıyla, bazı memurların işine son veriliyor.
Peki, memurlar nezdinde fikirsel olarak örgütlülük sağlamaya yönelik bir ikna çalışması var mı telgraflarda?
Telgraflar emir içerir. Ama, mesela Talat Paşa'nın telgraflarından birinde ikna edici cümleler yer alıyor. "Artık Osmanlı toprakları savaş alanı" diyor. Emirlerin yerine getirilmesi elbette yüzde yüz mümkün değil. Yerel inisiyatif farklılaşabiliyor tabii. Musul valisinde böyle bir şey var. Musul'daki Kürtlerin Batı Anadolu'ya gönderilmesinin mantıklı şekilde yapılmasını talep ediyor. "İklim koşulları düzelsin, öyle " diyor mesela.
Üç ayda bir nüfus hareketlerinin izlendiğini söylüyorsunuz, var mı bunların belgeleri? Bunu yapacak kadar iyi organize bir yapıdan mı söz ediyoruz?
Evet. Ölümler ve doğumlar eklenerek, nüfus hareketleri takip ediliyor. Bunun etnik tabloları da her üç ayda bir merkeze iletiliyor.
İttihat ve Terakki'nin ulus devlet olma yolunda birçok sorunun üstesinden geldiğini söylüyorsunuz. Bugünden baktığımızda, gerçekten böyle mi?
İttihat ve Terakki Mustafa Kemal'e çok "uygun" bir nüfus bileşimi bırakmıştır. Mustafa Kemal'e çok iş bırakmamışlar...
Homojen bir toplum yok ki, "uygun"dan kastınız ne?
En azından kendi iktidarları öncesi döneme kıyasla daha homojen ve ulus devlet yaratmaya daha uygun bir nüfus kompozisyonu diyebiliriz. Çünkü sonradan gelecek olan Kürt taleplerinin, Rum taleplerinin önü kesilmiş oluyor. Ama özellikle Ermeniler açısından önemli tabii.
Mustafa Kemal'in tamamen homojen olan bir devlet kurma yoluna gideceği varsayımından hareket ediyorsunuz. Öyle olmama ihtimali yok muydu?
Bir zihniyet devamlılığı söz konusudur. Kürtlerin asimilasyonu üzerine yeni bir devlet fikrini İttihatçılara kadar uzatmak mümkün. Ziya Gökalp, Kürtlerin asimilasyonunu önermekle kalmaz, ona ait projeler de sunar. Bir anket çalışması da yapıyor Gökalp 1914'te. 60'ı aşkın soru var. Anket, polisiye bilgiler içeriyor. Aşiret içindeki farklı etnik gruplaşmaların etkin olup olmadığı, dilleri, liderlerin, şeyhlerin kişisel zaafları...
Nerede yayımlanmış?
İttihatçı hükümet tarafından bölge yetkililerine gönderilmiş bu anket. Kürtlerin yaşadıkları bölgeye gönderilmiş. Osmanlı arşivinde var. Yayımlanacak.
2005'te Bilgi Üniversitesi'nde yapılan konferansta, Tehcir'in bütünsellik arz eden ve kasıtlı bir faaliyet olmadığını söylemiştiniz, şimdi ise "Tehcir kararı, sonuçları önceden bilinebilecek, bilinçli bir karardır" diyorsunuz. İki cümle arasında fark var. Açıklayabilir misiniz?
Yanlış hatırlamıyorsam, ben, Ermenilerin tümünü yok etmek gibi bir İttihatçı politikanın olmadığını söylemiştim. Ve halen de savunuyorum bunu. Ama Ermeni nüfustaki kısmi eksilme, İttihatçı nüfus politikasının doğal sonucudur. Hem, Bilgi Üniversitesi'ndeki konferansta, Ermeniler üzerine henüz tam olarak çalışmadığımı belirtmiştim.
Çalışma sırasında görüyorsun ki, Der Zor devlet tarafından çok iyi biliniyor. Der Zor mutasarrıfının söyledikleri var... Üstelik, 1912'de tekrar bir rapor hazırlatılıyor bölge uzmanlarına. Gelen rapor, o bölgeye muhacir iskân edilemeyeceğini belirtiyor. Bölgenin 60 bin olan nüfusunun bile ancak göçebelikle yaşayabildiği biliniyor. Bu devlet ve İttihatçı bilinç, bize "Tehcir kararının bile başlı başına bilinçli bir karar" olduğunu ispatlıyor. Sonuçları hiç de kestirilemez değil... Bu durumda, Ermeni Tehciri'nin bir insanlık suçu olduğu söylenebilir.
Der Zor'daki yaşam koşulları ne?
Çöl orası. Hatta bir dönem "Çöl Vilayeti" olarak haritalara geçiyor. Ayrıca, 6 Temmuz 1914'te meclis tartışması var. Bir Rum milletvekili, Balkanlar'dan kovulan muhacirlerin neden Ege'nin Rum köylerine iskân edildiğini soruyor. "Memlekette boş araziden bol bir şey yok. Bu iskânın sebebi ne?" diyor. Talât Paşa şöyle cevap veriyor: "Evet, boş arazi çoktur ama bu İslamları çöllere iskân etseydik hepsi öleceklerdi."
Sadece 10 ay sonra, bu koşullar bilinerek, gönderiliyor Ermeniler oraya...(TS/EÜ)
* İttihat Terakki'nin Müslümanları İskan Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 2002.
** Fuat Dündar. 1971 doğumlu. Lisans eğitimini 1994 yılında İTÜ Petrol Mühendisliği'nde tamamladı. Master'ını İstanbul Üniversitesi Balkanlar Ortadoğu ve Asya Gelişmeleri Bilim Dalı'nda yaptı. Yazarın Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar adlı yayımlanmış bir eseri bulunmakta. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora öğrencisi olan Dündar, grafikerlik yaparak geçimini sağlamakta.
Talin SUCİYAN İstanbul - Agos07 Nisan 2007, Cumartesi Bu politikadan en büyük zararı görenler ise Ermeniler. Dündar, "Tehcir kararı, sonuçları önceden bilinebilecek bilinçli bir karardır" diyor.
1913-1918 arası İttihat ve Terakki dönemindeki iskân politikaları üzerine yazdınız doktora tezinizi. Sistematik, etnik olarak Türk olmayan herkesi kapsayan bir iskân programından mı söz ediyorsunuz?
Aslında Türkler de iskân ediliyor, Türk kimliğini hâkim kılacak bir nüfus politikası ya da etnisite mühendisliği uygulanıyor. Türklerin işlevi Türkleştirme. Bu iskân politikası kapsamında Kürtler, Araplar, Boşnaklar, Gürcüler, Arnavutlar, Çerkesler, Çingeneler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler, Nasturiler ve Bulgarlar yer değiştiriyor.
Sistematik mi peki?
Evet, hem sistematik hem de kronolojik. Şöyle ki, 1913'te Bulgarları hedef alan bir politika başlıyor. Şu anda Yunanistan'a ait olan topraklar o zamanlar Bulgaristan'dı. Yani İstanbul'a yakındılar, ayrıca Bulgar ordusu güçlüydü. Dolayısıyla, 50 bin Bulgar gönderiliyor, onların yerine 50 bin Türk-Müslüman geliyor.
Sonra Rumlara yönelik nüfus politikaları devreye giriyor. Bu sıralamayı Halil Menteşe itiraf ediyor; "Bulgarlardan sonra sıra Rumlara geldi" diyor. 22 Ekim 1914'te, Rumları kovma politikası durduruluyor çünkü 2 gün öncesinde savaşa girilmesi için, Almanya ile -mali yardımı da içeren- bir anlaşma yapılıyor.
Bu yüzden, devletin bekası için Rumlara yönelik saldırılar durduruluyor. Rumlar, daha sonra, tehdit aracı olarak kullanılmak üzere iç bölgelere sürülüyor. 1914'ün sonlarında bakıyoruz, muhacirler Zeytun civarında. Zeytun'dan Ermeniler boşaltılırken, akabinde Müslüman muhacirler yerleştirilmeye çalışılıyor. Muhacirleri iskân etmekte, güvenli bir vatan yaratma amacı var.
1915'in sonlarında Ermeniler bölgeden gönderiliyor. 1916'nın başlarında ise Kürtlere yönelik kapsamlı çalışmalar başlıyor. İskân müdürlüğü yeniden organize ediliyor, yeni komisyonlar kuruluyor. Tam bu sırada Rusya'dan Kürtler kaçmaya başlıyor.
Niye kaçıyorlar?
Çünkü bunlar Osmanlı yanlısı Kürtler. Rusların Kürtleri kovmaya yönelik bir politikaları var. Rusya da bunlardan kurtulmayı düşünüyor ama öldürerek değil... 1917'de, Filistin'deki Yahudiler hedefleniyor. Tüm bu olaylar İttihatçı total projenin kronolojik etapları oluyor, yani bir sistematiklik görülebiliyor.
Yerinden edilmiş olan toplam kaç kişiden bahsediyoruz?
Murat Bardakçı, biliyorsun, "Talât Paşa'nın defteri"ni 20 yıl elinde tuttuktan sonra kısım kısım açıklıyor. Bu defterin yazılış tarihini dahi söylemiyor. Bardakçı bunu 20 yıl önce açıklamış olsa şimdi çok daha ileri bir aşamada olurduk. Oradaki bilgilerin 1915 sonlarına ait olduğunu düşünüyorum. Sırf "Talât Paşa'nın defteri"ne göre 1,5 milyon Ermeni'nin yüzde 80'i tehcir ediliyor. Rus ordusundan kaçan, çoğunluğu Kürt 1,2 milyon civarında Müslüman var; 1 milyon Kürt, 200 bin Türk diyebiliriz.
Türkler Ermenilerden boşaltılmış bölgelere iskân ediliyor. Kürtler de Türk bölgelerine dağıtılıyor. On binlerce Süryani, Nasturi, Çerkes, Arap, göçebe aşiretler... Anadolu nüfusu o zamanlar 12 milyon civarında. Bu nüfusun üçte biri yer değiştirmiş.
Kaynaklarınız neler?
Tezimin ana kurgusunu şifreli telgraflar üzerinden oluşturdum. Anlamlandırmaya çalıştığım şey, İttihatçı hükümetin kendi operasyonel belgeleri - kongrelerde aldığı kararlar falan değil. Kongrede bir karar alınabilir ama uygulanmasını bilemeyiz. Ancak bunlar, operasyon belgeleri. O belgelere dayanarak İttihatçı hükümeti anlıyoruz.
Nedir şifreli telgraf?
Merkezin emirlerini taşraya ileten, şifreli olarak kaleme alınan ve taşrada belirli insanlar tarafından çözülebilen telgraftır. Sınırlı sayıda memur ve şifre çözme anahtarı olanlar dışında kimse okuyamaz. Şifreler de üç ayda bir değişir.
Biz okuyabiliyoruz, çünkü Talât Paşa bunu normal yazıyor, telgraf görevlisi o günkü şifreye göre kodluyor. Gönderdiği yerdeki yetkili de şifre anahtarına göre çözüyor. Bu belgeler Osmanlı arşivlerinde şifresiz halde duruyor, Osmanlıca bilen herkes gidip okuyabilir. Ancak bu, dönemin tüm şifreli telgraflarının arşivlendiği anlamına gelmemeli. Arşivler açık ama tüm belgeleri içermiyor .
Etnisite mühendisliğinin telgraflarla yapılması, bu olayı çok daha anlamlı kılıyor. Beş yıl gibi bir süre içinde coğrafyanın nüfus yapısı değişiyor, böyle bir örnek dünyada yok.
Coğrafi alan nasıl belirleniyor?
İttihatçılar Anadolu'yu hedefliyorlar. Ermenilerin gönderildikleri bölgeler, mevcut Osmanlı sınırları içinde ama gelecek bir devlet projesinin dışında, bana göre. Yani projenin dışına atılıyor Ermeniler. Kürtler ise içinde. Örneğin Talât Paşa, Rus ordusundan kaçan Kürtlerin Halep bölgesinde iskânına karşı çıkıyor. Onların bugünkü Türkiye sınırlarına yerleşmelerini istiyor, çünkü bu bölgelerdeki Müslüman nüfus sınırlı. Mevcut kaynağın optimum kullanımı olarak...
Tam bir mühendislik dili kullanıyorsunuz...
Belgelerin dili de epey soğuk ve mesafeli. Bunları yazan Talât Paşa avukat; çok zeki bir adam, pek çok dil konuşuyor, diplomatik dil ile şifreli telgraflardaki dili birbirinden ayıran biri, tam bir "devlet adamı".
Kitabınızda, devlet tarafından istenenin "karıştırma" olduğunu, "birleştirme ve erime" gerçekleşmediği takdirde "temizleme" yoluna gidileceğini yazıyorsunuz. Kimler "karıştı" ve kimler "temizlendi"?
Kürtler karıştırıldı. Ermenilerin, aradaki şiddet politikasına bakmasan bile, ihtida edenler, el konulan çocuklar da dahil olmak üzere yüzde 40'ı hayatta kalıyor. Onları çıkardığında, Ermenilerin üçte ikisi kalmamış. Temizleme lafından kasıt tamamen "kökünün kazılması" değil. Ermeniler örneğinde baktığında, hayatta kalmasına göz yumulan Ermenilerin bile toprakla olan bağlarının kesilmesine çalışılıyor. yüzde 5 diye bir oran var örneğin. Yaşadıkları yerlerde Müslüman nüfusun %5'i oranında kalmaları isteniyor. Bu yüzde 5'in de şartları var. Örneğin bir ailede 15 yaşını geçmiş bir erkek varsa, o ikinci bir hane olarak sayılıyor. Ayrıca devlete sadık olanlar, Ermeni polis, asker vb. kategoriler de var.
Ermenileri tehcirden askere mi alıyorlar?
Evet. Hatta Der Zor'dan Ermenileri askere alıyorlar 1916'da, 1917'de.
Kaynak ne?
Şifreli telgraflarda var.
Peki gidiyorlar mı?
Bilmiyorum. Ama merkez emrediyor. Amele taburuna alınıp silah verilmemek kaydıyla...
İttihat ve Terakki'nin sevk ve iskân operasyonunu büyük bir titizlikle işleme koyduğunu söylüyorsunuz, hangi taban örgütlenmeleriyle yapıyordu bunu?
Devlet bu. Devletin nüfus kayıtları var. Aynı zamanda devletin istatistik kurumu var. Her kurumun istatistik bürosu var. Zaten 1915'te millet esasına göre yapılmış köy haritaları bile var. İttihatçı zihniyetle çalışmayan memurlar oluyor. Ermenileri koruduğu iddiasıyla, bazı memurların işine son veriliyor.
Peki, memurlar nezdinde fikirsel olarak örgütlülük sağlamaya yönelik bir ikna çalışması var mı telgraflarda?
Telgraflar emir içerir. Ama, mesela Talat Paşa'nın telgraflarından birinde ikna edici cümleler yer alıyor. "Artık Osmanlı toprakları savaş alanı" diyor. Emirlerin yerine getirilmesi elbette yüzde yüz mümkün değil. Yerel inisiyatif farklılaşabiliyor tabii. Musul valisinde böyle bir şey var. Musul'daki Kürtlerin Batı Anadolu'ya gönderilmesinin mantıklı şekilde yapılmasını talep ediyor. "İklim koşulları düzelsin, öyle " diyor mesela.
Üç ayda bir nüfus hareketlerinin izlendiğini söylüyorsunuz, var mı bunların belgeleri? Bunu yapacak kadar iyi organize bir yapıdan mı söz ediyoruz?
Evet. Ölümler ve doğumlar eklenerek, nüfus hareketleri takip ediliyor. Bunun etnik tabloları da her üç ayda bir merkeze iletiliyor.
İttihat ve Terakki'nin ulus devlet olma yolunda birçok sorunun üstesinden geldiğini söylüyorsunuz. Bugünden baktığımızda, gerçekten böyle mi?
İttihat ve Terakki Mustafa Kemal'e çok "uygun" bir nüfus bileşimi bırakmıştır. Mustafa Kemal'e çok iş bırakmamışlar...
Homojen bir toplum yok ki, "uygun"dan kastınız ne?
En azından kendi iktidarları öncesi döneme kıyasla daha homojen ve ulus devlet yaratmaya daha uygun bir nüfus kompozisyonu diyebiliriz. Çünkü sonradan gelecek olan Kürt taleplerinin, Rum taleplerinin önü kesilmiş oluyor. Ama özellikle Ermeniler açısından önemli tabii.
Mustafa Kemal'in tamamen homojen olan bir devlet kurma yoluna gideceği varsayımından hareket ediyorsunuz. Öyle olmama ihtimali yok muydu?
Bir zihniyet devamlılığı söz konusudur. Kürtlerin asimilasyonu üzerine yeni bir devlet fikrini İttihatçılara kadar uzatmak mümkün. Ziya Gökalp, Kürtlerin asimilasyonunu önermekle kalmaz, ona ait projeler de sunar. Bir anket çalışması da yapıyor Gökalp 1914'te. 60'ı aşkın soru var. Anket, polisiye bilgiler içeriyor. Aşiret içindeki farklı etnik gruplaşmaların etkin olup olmadığı, dilleri, liderlerin, şeyhlerin kişisel zaafları...
Nerede yayımlanmış?
İttihatçı hükümet tarafından bölge yetkililerine gönderilmiş bu anket. Kürtlerin yaşadıkları bölgeye gönderilmiş. Osmanlı arşivinde var. Yayımlanacak.
2005'te Bilgi Üniversitesi'nde yapılan konferansta, Tehcir'in bütünsellik arz eden ve kasıtlı bir faaliyet olmadığını söylemiştiniz, şimdi ise "Tehcir kararı, sonuçları önceden bilinebilecek, bilinçli bir karardır" diyorsunuz. İki cümle arasında fark var. Açıklayabilir misiniz?
Yanlış hatırlamıyorsam, ben, Ermenilerin tümünü yok etmek gibi bir İttihatçı politikanın olmadığını söylemiştim. Ve halen de savunuyorum bunu. Ama Ermeni nüfustaki kısmi eksilme, İttihatçı nüfus politikasının doğal sonucudur. Hem, Bilgi Üniversitesi'ndeki konferansta, Ermeniler üzerine henüz tam olarak çalışmadığımı belirtmiştim.
Çalışma sırasında görüyorsun ki, Der Zor devlet tarafından çok iyi biliniyor. Der Zor mutasarrıfının söyledikleri var... Üstelik, 1912'de tekrar bir rapor hazırlatılıyor bölge uzmanlarına. Gelen rapor, o bölgeye muhacir iskân edilemeyeceğini belirtiyor. Bölgenin 60 bin olan nüfusunun bile ancak göçebelikle yaşayabildiği biliniyor. Bu devlet ve İttihatçı bilinç, bize "Tehcir kararının bile başlı başına bilinçli bir karar" olduğunu ispatlıyor. Sonuçları hiç de kestirilemez değil... Bu durumda, Ermeni Tehciri'nin bir insanlık suçu olduğu söylenebilir.
Der Zor'daki yaşam koşulları ne?
Çöl orası. Hatta bir dönem "Çöl Vilayeti" olarak haritalara geçiyor. Ayrıca, 6 Temmuz 1914'te meclis tartışması var. Bir Rum milletvekili, Balkanlar'dan kovulan muhacirlerin neden Ege'nin Rum köylerine iskân edildiğini soruyor. "Memlekette boş araziden bol bir şey yok. Bu iskânın sebebi ne?" diyor. Talât Paşa şöyle cevap veriyor: "Evet, boş arazi çoktur ama bu İslamları çöllere iskân etseydik hepsi öleceklerdi."
Sadece 10 ay sonra, bu koşullar bilinerek, gönderiliyor Ermeniler oraya...(TS/EÜ)
* İttihat Terakki'nin Müslümanları İskan Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, 2002.
** Fuat Dündar. 1971 doğumlu. Lisans eğitimini 1994 yılında İTÜ Petrol Mühendisliği'nde tamamladı. Master'ını İstanbul Üniversitesi Balkanlar Ortadoğu ve Asya Gelişmeleri Bilim Dalı'nda yaptı. Yazarın Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar adlı yayımlanmış bir eseri bulunmakta. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora öğrencisi olan Dündar, grafikerlik yaparak geçimini sağlamakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder