30 Mart 2012 Cuma

ÖCALAN’IN DEVLETE,KEMALİZME VE EMPERYALİZME TESLİMİYETİ

Karşısındaki yüzü kar maskeli özel savaş elemanın “Memleketine hoş geldin” sözlerini
yerleşik kurallara göre yanıtladıktan sonra, “fırsat verilirse hizmet etmeye hazırım” diyor.
Özel savaş elemanı Öcalan’ın “hizmet” sözünden neyi kast ettiğini hemen test
etmeye çalışıyor, ama acele ediyor, Öcalan “konuşma” kararını vermesine rağmen henüz
sorulan sorulara istenilen yanıtı vermiyor. Daha sonra her şey çorap söküğü gibi
gidecek....

22 Mart 1999’da Öcalan, DGM Başsavcılığına bir dilekçe yazdı. Bu dilekçede,
bir çok noktada, daha önceki ifadelerinde eksik bıraktığı konularda ifade vermek istediğini
belirtiyordu. Yeniden ifade verme işi nereden çıkmıştı, hukuksal prosedürde
böyle bir şey yoktu. DGM Başsavcılığı ilk ifadesini zaten almıştı, yeni bir ifade neyin
nesi olabilirdi? Elbette burada farklı bir durum vardı, bunun içeriği ifadeyle birlikte
netleşecekti.


“İfademin alınması süreci hem benim için hem Türkiye için çok önemlidir. Geçen defa ifadem
alınırken zamanın kısalığı ve yorgun olmam sebebiyle bazı konuları açıklığa kavuşturamadım.
Evvela kendi durumunu ele alayım. Ben sorgulanırken kendi kendimi de sorguladım.” Öcalan
böyle başlıyordu ifadesine, 3 Nisan 1999 tarihinde karşısında duran DGM savcılarına
bu sözlerle ifade vermeye başlıyordu.

“Benim bugüne kadar Atatürk'e karşı Türk ulusu ve bayrağı aleyhine bir sözüm olmamıştır. Söylediklerim eleştiri mahiyetindedir. Atatürk'ü küçük düşürücü sözlerim yoktur. Atatürk'ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber olarak kabul edip, uygulamaya çalıştım. SonHADEP genel kurul toplantısında Türk bayrağının indirilmesini de ilk kınayanlardan biri debenim, bu konuda MED TV’de konuşmalarım çıkmıştır. Yakalandığımda da Türk bayrağınasaygımı öperek gösterdim, bu konudaki suçlamaları kabul edemem”

Öcalan bu tarihi teslimiyet ve tasfiye belgesini şu çarpıcı sözlerle noktalıyor:
“Yukarıda açıklamaya çalıştığım hususlar samimi duygularımdır. Amacım ülkemizi ve devletimizi daha da güçlendirmek ve yardımcı olmaktır. Kişisel hiçbir beklentim yoktur. İmkanlar tanındığında gerekli bilgiyi verip örgütü yasal çizgiye çekmeye hazırım dedi. Bu konuda devletimizin de üzerine düşeni yapması gerekir. Devletin üzerine düşen iç barışı sağlayabilmek için gerekli olan yasal düzenlemeler yapmaktır. Bunların başında af yasası dağda ve cezaevinde olanlar için onların topluma karışmalarını sağlayacak bir af yasası gelir. Ben bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım, bize bağlı halkım ve örgütümü demokratik devletin ve ülkemizin hizmetine uyumlu hale getirmeye imkan ve güce sahip olduğumu söylüyorum, tüm gücümle bu yönde çaba harcamaya hazırım”


PKK yetkilileri Avrupa’da
ABD’nin bir yetkilisiyle görüşürler, kendi yaklaşımlarını anlatırlar, “barış çizgisine”,
Yeni Dünya Düzenine, onun Ortadoğu’ya yansıyan boyutlarına gelmeye hazırlandıklarını
anlatırlar. Bu görüşmeden sonra ABD yetkilisi pek net bir şey söylemez,
pek umut vermez. Öyle de olsa BK, Öcalan’a bir “plan” sunar, Öcalan bunu onaylar
ve uygulanmasını ister, nasıl uygulanması gerektiğini de belirtir. Öcalan’ın ABD’nin
Ortadoğu’daki varlığını ve durumunu nasıl algıladığını çok çarpıcı anlatan bir belge
var, olduğu gibi aktarmakta yarar var. İşte belge:
“Talepler benim imzamla olsun!
a- Bu girişim, (Anlaşılacağı gibi, burada ABD’nin bölgemizdeki
varlığından ve politikalarından söz ediyor. Bn.) Ortadoğu'da demokratikleşmeye
hizmettir. Bunun gelişmesine karşı değiliz. Irak'ta, Balkanlarda geliştiyse ABD-
'nin öncülüğünde gelişimine karşı değiliz.
b- Güvenceler verilirse bu demokrasi bloku içinde rolümüzü oynamaya çalışırız.
Demokratik bir blok şeklinde gelişeceğine inanıyoruz.
c- Arabuluculuğunuzla Türkiye'de silahları bırakmaya hazırız.
d- PKK, kendi program ve eylem yapısını değiştirerek, yasal-siyasal oluşuma
kendisini hazırlamak istemektedir. Bunun için Türkiye'den beklentiler, bölgede
bazı demokratikleşme adımları atmasıdır.(Koruculuğun lağvedilmesi, OHAL'in kaldırılması
vb.)
e- Toplumsal barış için ve silahsızlanmayı sağlamak için af gereklidir
f- Hızlı hareket edilmeli, sınırlar değişmeden güneye siyasal himaye(güvence
verilmelidir)” (7 Haziran 1999 Tarihli avukatlarla yapılan görüşme notlarından...)
Öcalan, bu planı ABD’ye sunuyor, “Arabuluculuğunuzla Türkiye'de silahları bırakmaya
hazırız” sözleriyle ABD’ye hitap ediyor. Aynı görüşmede BK’ye, “Hızlı adımlar
atılsın. Pratik sonuçları İmralı duruşmalarına yansımalıdır. İngiltere ve Almanya’ya da bu projeyi
sunun. Süleymaniye’de ABD ile görüşsünler” biçiminde talimat gönderir.


Avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin çoğunda ölüm, yaşam, af, barış, idam vb.
konulara ağırlık verir. “Yaşamak gerekiyor, diyen Öcalan, ölümüm de büyük olur sanıyorum.
Yani bu kadar büyük verim, bu kadar büyük bir kaynak yaratacak şeyi kesmezler.” Açık ki
kendisini devlet için, “büyük verim, büyük bir kaynak” olarak görüyor ve devletin bu
büyük verim ve kaynağı kesmeyeceğini söylüyor. Gerçekten de kendisini çok büyük
veriyor, bu verişle yaşamı arasında doğrudan bir denklem kurduğunu da gizlemiyor,
bunu her fırsatta itiraf ediyor.


Öcalan, duruşmalar boyunca kendisinin değiştiğini, kendisine fırsat tanınmasını,
ancak kendisinin dış güçlerin PKK’yi kullanma siyasetinden kurtarıp devletle bütünleştirebileceğini,
devletle savaşan PKK’yi devletin hizmetine giren bir PKK haline
getirmenin ancak kendisiyle mümkün olabileceğini belirtiyordu. Bu tür açıklamalar
karşısında şaşkınlığını gizlemeyen duruşma hakimi, “aklın yeni mi başına geldi” sorusunu
sormadan edemiyordu. Bu soruya Öcalan, “evet, aklım başıma yeni geldi, 1970’lerde bu
aklım olsaydı, bunların hiç biri olmayacaktı” diyordu.


İngiliz The Daily
Telegraph gazetesi, Öcalan’ın mahkemedeki tutumunu, “Kürt lider yaşamak için yalvarıyor”
biçiminde özetliyor ve “hayatta bırakılmasının karşılığı olarak Türklerle Kürtler arasında
barış ve kardeşlik sağlamak” gibi bir öneride bulunduğunu yazıyordu. The
Indepent gazetesi ise Öcalan’la tutumu hakkında “Bir zamanlar Türklerin felaketi olan
Öcalan, şimdi yaşamı için mahkemeye ricacı oluyor” biçiminde bir haber yazıyordu. İtalyan
basınında Öcalan’ın mahkemesiyle ilgili çarpıcı haber ve yorumlar çıktı. Il Giornale
gazetesi, “Öcalan pişman oluyor: Yanlış yaptım” başlığı ile bir haber yazıyordu. La
Repubblica gazetesi ise “Öcalan mahkeme salonunda... ‘Af istiyorum’” başlığını atıyordu.
La Stampa gazetesi, “Beni idam etmeyin, Türkiye’ye hizmet edeceğim” başlığını kullanıyordu.
Carriere della Sera gazetesi, “Öcalan’dan hakimlere: Beni öldürmeyin” başlıklı bir
haberi yazıyordu. Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf, “Öcalan, barışa karşılık
yaşamını istiyor” başlığını kullanıyordu. Belçika gazetelerinden Le Soir, birinci sayfasında,
PKK’den silahlı mücadeleyi bırakmasını isteyen, Türk devletine hizmet sözü
veren Öcalan’ın kendi kendisini aşağıladığını ve “kellesini kurtarmak istediğini” yazdı.
Amerikan The Washington Post, Öcalan’ın, “canının bağışlanması için yalvarmasının ve

Türk Devleti’nin hizmetinde olduğunu söylemesinin” yandaşlarında derin hayal kırıklığı yarat---
tığını yazdı.




Öcalan'ın gerek mahkemelere sunduğu her üç savunması, gerekse BK ve MK
gibi çeşitli kurumlara gönderdiği mektuplar ve kamuoyuna yaptığı açıklamalar bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, dünya karşısındaki duruşunun, bakış açısının, ideolojik
tercihinin özü, anlamı ve yönü bütün netliği ve çarpıcılığı ile anlaşılacaktır. Birinci
savunma tersine dönüşün, emperyalist globalizme, Kemalizme itaat etmenin
ideolojik çerçevesidir. 2. ve 3. savunma hem ideolojik genel bir çerçevededir,
hem de bu çerçevenin pratiğe uygulanması için sunulan perspektifler
ve talimatlar niteliğindedir.




Cumhuriyetle ilgili değerlendirmeler de ilginç ve düşündürücüdür. Birlikte okuyalım:
"Cumhuriyetin kuruluşunun devrimci niteliğiyle, sonradan gelişen kaosu
ayırt etmek gerekir. Birincisine ne kadar bağlı ve saygılıysak ikincisini de
aşmayı bu bağlılığın, saygının gereği olarak bilmek; o kadar gerekli ve doğru
olur. Ben, cumhuriyetin Kürt karşıtı olduğuna inanmıyorum. Cumhuriyet belki
de bir Türk’ten daha çok Kürt için bir nimettir. Bunu çok iyi bildikleri için
kendi egemenleri Türkçe eğitilmesini de engellemiştir. Ben Cumhuriyetin
özüne değil, oligarşik saptırılmasına karşı savaştım. Daha da genelleştirilirse,
PKK öncülüğünün program ve eylemdeki ütopik ve yanlışları, gerçeğimin bu
asli özelliğini ortadan kaldırmaz." Sahi bunlar, bir devrimcinin ağzından dökülen
sözler mi, yoksa kırk yıllık cumhuriyet yetiştirmesi bir siyasetçinin mi?



Savunmasının başka bir yerinde: "M. Kemal ve Cumhuriyetin aslında, öyle
demokrasi, Kürt karşıtlığı da yok. Ama gelişen olaylar M. Kemal'i buna sürüklemiştir.
O günkü dünya koşulları, Cumhuriyeti koruma endişesi esas etken
olmuştur. Tabii M. Kemal'in siyasal yaşamının olmaması, türedi bir general,
asker olması, teorik derinliğin olmaması, sultan ve hilafet yanlısı ayaklanmalar,
toplumdaki gerilik, faşizmin ve totaliter rejimlerin etkisi ve baskısı, onların
yarattığı genel uluslararası atmosfer;" bütün bu etkenleri Öcalan, M. Kemal'in ve
Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki temel engeller olarak koyuyor.



Başkanlık Konseyi üyeleri de Öcalan'la benzer şeyler dile getiriyorlar: "Eğer devlet
PKK ile anlaşırsa, PKK'yi kendi bünyesine katarsa o zaman gücüne güç katacaktır. Balkanlarda,Kafkaslarda, Ortadoğu'da büyük güç haline gelecektir. Bölge devleti haline gelecektir. Tarihselyayılma politikasının önünde hiçbir engel kalmaz. Tam tersine iç istikrara kavuşmuş, dünmuhalefet eden, ona karşı savaşan Kürt dinamiğini de arkasına alırsa kimse Türkiye ile hegemonyamücadelesinde boy ölçüşemez." Nereden nereye? TC’nin sömürgeci ve yayılma stratejisinekarşı mücadeleyi kendisi için varlık koşulu olarak sayan bir partinin TC’nin yedeğineve onun vurucu gücü haline gelme isteğinin tutkuyla vurgulanması, salt hazin bir durumu
değil, utanç verici bir tersine dönüşü, karşıtına çark edişi de anlatıyor! Bu tarihsel
ihanet, ne yazık halkımıza "Işıklı Yol" olarak tanıtılıyor ve önünde secdeye gelmeleri
isteniyor!





Bizim şehitlerimizi “yetersiz bilinç ve anormal duygu ve irade” ile suçlayıp
mahkum eden Öcalan, yine aynı savunmasında Türkiye Cumhuriyeti devleti için ölenleri
ise kendi şehidi olarak değerlendirmekte bir sakınca görmüyor, tersine bundan
sevinç ve gurur duyuyor. Bizim şehitlerimizi mahkum eden, ama Cumhuriyet için
ölenleri ise kendi şehidi ilan edenlerin, bizim şehitlerimizin adlarını ağızlarına almaya
hakları yoktur, olamaz, olmamalıdır. Bu konuda söyledikleri de kısaca şöyledir::
“Cumhuriyetin kuruluş ve korunmasında emeği geçen tüm şehitleri, şehitlerimiz
bilmek, kurucusunu minnettarlık ve saygıyla anmak, bayrağını gururla
selamlamak bunun için esastır.”



Öcalan’ın tanımladığı demokratik cumhuriyet, ulusal kimliği ret ve inkardır;
çünkü Kürtlerin bu “projede” düz vatandaşlık dışında kendilerini ifade etme olanağı
yoktur. Federasyon, otonomi Kürtler için anlamsız görülüyor, geriye devletvatandaşlık
ilişkisi dışında bir şey kalmıyor. Bunun anlamı şudur: "Kendini Kürt olarak
algılayabilirsin ama Türksün. Bireysel olarak kendini Kürt olarak algılayabilirsin, Kürtçe konuşabilesin,birey olarak Kürtçe gazete çıkarabilirsin, hatta TV'de kurabilirsin ama bu, anayasalolarak farklı bir ulusal kimliğin, statün olması anlamına gelmez." Kütler, Türk ulusal bütünlüğü içinde dili, kültürü ayrı olan bir öğe olarak değerlendirildikten ve sorun bu çerçevede
konulduktan sonra Kürtler için bağımsızlık, federasyon, hatta otonomi, kültürel
özerklik istemek fazlalıktır. Belki bazı kültürel haklar istenebilir. Çünkü Kürtler, Türk
ulusal bütünlüğü içinde, bir etnik topluluk, kültürel bir grup olarak değerlendiriliyor.
Bunun dışında bütün talepler, reddediliyor, sorun böyle konulunca anlamsızlaşıyor.


İLK DURUŞMADAKİ İFADELERİ
Mahkeme heyetinden gerekli izni aldıktan sonra şu ibret dolu konuşmayı yaptı.
Bu konuşma Öcalan’ın içine girdiği durumu ve bundan sonra yapacaklarının çok özlü
bir özetini veriyor, ibret vericidir, aynı zamanda bir utanç belgesidir. O nedenle olduğu
gibi aktarmak istiyoruz. Cam kafesin ardından teslimiyet ve tersine dönüşünü şu
sözlerle resmileştiriyor ve tarihe kara harflerle yazdırıyordu:
“Tüm uluslararası alanın dikkatini de göz önüne alarak, yakalandığım günden barış için
yaşayacağım sözünü verdiğim günden bugüne kadar kaba bir baskı, söz düzeyinde hakaret ve işkencegörmediğimi belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, demokratik cumhuriyet ekseninde, barış vekardeşlik için devletin hizmetinde çalışma isteğimi, kararlığımı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ninbu konuda gösterdiği saygılı yaklaşımın bir gereği olarak ben de bu düzeyde kararlılığımı saygı veşükranla belirtmek istiyorum. Ayrıca yakalandığımda uluslararası devletlerden başta Yunanistanolmak üzere, Rusya ve kısmen İtalya, bunlar uluslararası hukuk kurallarını yerine getirmemiştir.Tamamen korsanvari yöntemlerle yakalanmamda rol oynamıştır. Bunu protesto ediyorum.Ayrıyeten barış ve kardeşlik için yaşamam gerektiğini söyledim. Savunmamı mahkemede dile getirmeyi,yine tarihi bir görev biliyorum. Sayın saygıdeğer tüm şehit aileleri için kısa bir açıklamayapmak istiyorum. Kendilerinin yaşadığı üzüntüyü, acıyı yürekten paylaşıyorum. Bundaki sorumluluk payımdan üzüntü duyuyorum. Hakikaten bir toplumsal yaradan kaynaklanan kanın durmasıbarış için elimden gelen çabayı göstereceğim sözünü veriyorum. Saygılarımla, efendim.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder